17 . yy.'da Londra'da doğarak, önce tüm Avrupa'ya ve sonrada Dünya'ya yayılan "Gazeteciliğin" hikâyesi'de, varlığının sebebi olan "temel ve öz" anlamında oldukça değerlidir..
İngiltere'de Kraliyet, Meşruti - Monarşi sistemine Ülkeyi geçirdikten sonra, Parlamento açılır Milletvekilleri ve Başbakan seçilir, Hükümet ve Muhalefet belli olur, Kraliyet ailesi'de uzaktan İngiltere ve Britanya namına süreci takip eder..
Lakin bir eksiklik vardır; "ülkenin ve halkın geleceğine dair, Parlamento'da gerçekleşecek konuları ve tüm ince hesapları "Halk nasıl bilecektir".? Bunun üzerine; Parlamento'da her grubu gören bir pozisyonda küçük bir Loca; bir kaç kişiye verilerek, Parlamento'da söz konusu olan her şeyin kayıt altına alınıp, Halka ulaştırılması istenir ve böylece Gazetecilik doğmuş olur.
Gazetecilik; Hegel'in dile getirdiği; "tarihsel diyalektik" süreç içerisinde, teknolojik determinizm kapsamında, kitle iletişim araçlarının gelişimi sayesinde, 20. yy.'ın son çeyreğinde Televizyon yayıncılığı üzerinden bir "Gazetecilik" ve Medya anlayışına bürünürken, içinde olduğumuz 21. yy. koşullarında ise artık; "yeni medya ve dijital medya" Gazeteciliğe'ne dönüşmüştür..
Lakin teknik anlamda tüm kazanımlara ve Mc Luhan'ın dile getirdiği; "Elektronik Kültür Çağında - İletişimsel Anlamda, Dünyanın Küresel bir Köye" dönüştüğü bir perspektifte dâhi, Gazeteciliğin "Temel ve Öz'ünde" bazı kopmalar söz konusu olmuştur. Çünkü Dünya Sistemi, Burjuvazi üzerinden; 19. yy.'dan itibaren geç-kapitalizme geçirilmiş ve paranın yani sermayenin girmiş olduğu yerde de sahiplik yapısı merkezli - "tekelleşme ve editoryal filtrelemeler" gazetecilik ve medya anlayışında tesis edilmiştir.
Çünkü parayı veren patron, parayı alıyor olduğu "gruba veya siyasi yapıya aynı zamanda da bağımlı hale gelmiştir"..
Kısaca; varlığının sebebi olan " temel ve öz" anlamında gazetecilik ve medyacılık, Kapitalist getiriler sebebiyle, Demokratik Rejimler'de Kamu yararı anlamına "Üç Kuvveti" takip ederek denetleyen, "Dördüncü Kuvvet" olmaktan uzaklaştırılıp, bir "gruba, siyasi oluşuma veya ticari faaliyet gerçekleştiren bir yapıya bağımlı kılınarak", onların sistem'de elde etmek arzusu güttükleri güç ve hegemonya adına, bir kitle iletişim aracı olarak; kitleye karşı kullandıkları "manipülasyon ve propaganda" anlayışına dönüşmüştür..
Türkiye Cumhuriyeti'de bu tür bir tablonun daim olmasına, işin mutfağından gelmeyen "Alaylı olarak var-olanların etik kuralları önemsememesi" ve işin mutfağından gelen İletişim Fakültesi menşeilli'lerinde, kapital hayata tutunabilmek için "etik ve ideallerden" ödün verdiriliyor olmaları katkı sunmaktayken, - "Bi Taraf Olmayan, Bertaraf Olur söylemli, Demokratik Yanılsama içeren Otokratik Siyasi Zihniyetler" ise bu tür yapıların varlık temeli olmaktalardır..
Nitekim "siyasi kültür ve jargon anlamında" Demokrasi'ye inanmayan ve "söylem olarak" dile getirilen her cümle ile "Otokratik" etkilerin topluma ve sisteme enjekte edildiği bir Siyasi Proje'den, mevcut "Anayasal ve Demokratik" haklara uyulmasını bekleyerek, "Dördüncü Kuvvet" Medyanın bağımsızlık ve Demokratik'liğinin sağlanmasını arzu etmekte bir "HÂYAL ve HÜLYÂ"Dır..
Bu anlamda konuyu bağlamak gerekirse, bugün Türkiye Cumhuriyeti'de; "Sosyal Demokrasi ve Hukuk Üstünlüğünün" söz konusu olmadığı, "Kuvvetler Ayrılığı'na Siyasal Sistem" de önem verilmeyen yönetim sisteminde, bir Ana-Akım Medya bir de Alternatif Medya gerçeği vardır.
Ana-Akım Medya Hükümet ve Yürütme namına işlerken (Pardon, artık yürütme kalmadı Tek Parti; 2017 Referandumu ile tersine Devrim yapmak için, Medya dahil, dört Kuvveti'de ele aldı) Alternatif Medya ise Muhalefet Partileri namına işler hâle gelir. Çünkü sistemin doğal akışı sizi buraya zorlar, ve Demokrasi'de de her sosyal tabanın, siyasi görüşüne göre ortak vatanı hakkında bilgi edinme hukuku vardır. Muhalafet Partileri dediğimiz yapıların görevi'de "Üç Kuvvetten biri Yasama" olarak, Yürütmeyi takip etmek ve denetlemektir..
Hükümetin politikalarına kârşı, 4. Kuvvet olarak denetleme görevini icra etmeyen veya edemeyecek olan bir "Ana-Akım medyanın" söz konusu olduğu siyasal sistemde, bu görevi "Alternatif Medya organları" tüm çalışanları ile "her türlü baskı ve tehdit altında kalarak" fedakarlık ile kamuoyu namına gerçekleştirmek zorunda kalırlar..
Eğer bir ülke de; halkı doğrudan ilgilendiren sistem içerisindeki; "siyasi, iktisadî, hukuki, kültürel ve demografik" sorunlara ve bu sorunlar sebebiyle "vatandaşların ve gençlerin Anayasal eylem ve protesto haklarını kullanılıyor olmalarına" dair yayımcılık yapan Alternatif Medya Yayımcıları; "SZC, NOW, Tele 1 ve Halk TV'lere", ve diğer tüm organlara, Siz; RTÜK tarihinin en büyük cezalarını veriyorsanız, aynı zamanda "düşünce ve fikir özgürlüğünü" baltalayarak, ülke sisteminin "Demokratik değil, Otokratik" olduğunu bir gösterge olarak kabul ve itiraf etmiş oluyorsunuz'da..
Siyasi kariyeri boyunca, hiç bir Muhalefet Partisi lideri ile "4. Kuvvet Medya'da", Kamuoyunun gözü önünde, "canlı yayın bir TV Programına" çıkmak istemeyen ve her daim kendini Narsist'çe üstün gören bir siyasi tarzın, yıllardır uyguladığı ve güncel anlamda da girmiş olduğu karanlık labirentin ucunun; "Otokratik bir İstibdat Rejimine" doğru çıktığını bir gösterge olarak ortaya koymuş oluyorsunuz'da..
15 Temmuz süreci'nin hemen akabinde söz konusu olan Referandum ile; "Parlamenter Demokratik" sistem ortadan kaldırılıp; "Güçler Ayrılığı Erk-i Yok Edilip" Üç Kuvvetin, Tek Parti yönetimi olarak dizayn olduğu bir güncel tablo'da, Ana-Akım Medya'da bağımsız değilken, Şimdi; Alternatif Medya; organları "ekran karartma, sansür" uygulamaları ile baskı altına alınıyorsa; bunun tek bir cevabı ve açıklaması vardır = "Halkı ve Türk Milleti'ni kaybettiniz, toplumun yaklaşık % 60 ila 65'ni kaybettiniz..
Daha önceki köşe yazılaramız'da da dile getirdiğimiz üzere, Dünya sistemi sahiplerinin, Anadolu'da istedikleri yeni bir Rejim adına, "İmamoğlu ve Yavaş'a", onlar üzerinden de CHP'ye dair gerçekleştirilen operasyonlar akabinde, şimdi halkın daha fazla bilinçlenmemesi adına, "Alternatif Medya" kuruluşlarına da bu türden operasyonlar söz konusu olmuştur..
Dünya sisteminin sahipleri daha fazla yorulmasınlar, yaklaşık 30 yıldır Türkiye'de icra ettirdikleri "Demokratik bir Yanılsama" olan güncel sistemi, tamamıyla by-pass ettirip karanlık bir Orta Doğu zihniyetine eklemlemek için, yeni bir Referandum yapsınlar ve tüm "Alternatif Medya" kuruluşlarını, A Haber veya TRT yayımcılığı altında toplasınlar. Ya da Sayın Cumhurbaskanı Erdoğan bir kararname çıkarsın bu durumu da gerçekleştirsin, daha kısa yoldan başarı elde edebilir ve hedeflere ulaşabilirler..
Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız'ın bir Medya organında; "toplumun eğitim ve bilgi düzeyi arttıkça, biz siyasi olarak zorlanıyoruz, bu düzeyi biraz aşağıya çekip dizayn etmeliyiz", itiraflarında söz konusu olduğu bir siyasi bakış ve perspektif ile; Anadolu yetişmiş beyinlerini ve aydınlarını kaybedip, onların Cumhuriyeti korumak adına meydana indiği bir tablo'da marjinalleştirilip, akabinde suçlanıp, nihayette ise ülkeden gitmelerine sebep olunup, sonrasında da Orta Doğu'nun Münferit yerlerinden Türk olmayan Demografi Anadolu'ya getirilerek, amaçlanmakta olan "Orta Doğu efektli" siyasi bir sistem, Türkiye Cumhuriyeti'de çok daha kolay kılınabilecektir. Anlayana..
Son sözümüz soruldu? Geride kalan 3-4 günlük süreçte; "Ağrı - Doğubeyazıt, Van, Diyarbakır ve Mardin'de, muhtelif yerlerde, terör örgütü PKK kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın video görsellerinin yansıtıldığı dev ekranlar etrafında, "binlerce bazı kişiler ve terör sempatizanları", (tüm Kürt yurttaşlarımızı asla temsil edemezler) Emperyalist'lerin çizdiği "Kürdistan bayrakları" ile kutlamalar yaptılar, tek bir Güvenlik gücü müdahale etmedi, Ana-Akım Medya organları da haberini yapmadı.
Böyle bir gerçeklik ve hakikat söz konusuyken, İstanbul ve diğer illerde Türkiye Cumhuriyeti'ni ve kendi geleceğini düşündüğü için elinde Türk bayrakları ile sokağa inen gençleri ve o gençlere Polis'in uyguladığı şiddetin haberlerini yayımladığı için mi "Alternatif Medya" organları suçludur?..
Kumarhanelerin meşhur bir sözü vardır; "kim ne kazanırsa kazansın, işin en nihayetinde kumarı oynatan kazanır" diye..
ve bizde diyoruz ki kim "yabancı sermaye üzerinden ne kazanırsa kazansın", en sonunda Kapitalizm getirilerini sizin ülkenizde uygulatıp tüm sistemi dizayn eden, "üst akıl yani Dünya sisteminin sahipleri kazanır"..
Ya sizi kendilerine bağlı bir siyaset sistemine tahakküm kılarak ya da vakti geldiğinde vatanınızı elinizden alarak.. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'na saygı ve rahmetle..
Not; Makalelerimiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 26 maddesinin 1 fırkasının bizlere verdiği; "düşünce ve fikir özgürlüğümüzü, hiç kimseye hakaret ve iftira gerçekleştirmeden, sözlü, yazılı ve basılı olarak yayma" hakkımız kapsamında gerçekleştirilmektedir..